Farklı spor kolları üzerinde yapılan bir incelemeye göre, psikologlar kil hedefe
atışı ağır ve karmaşık nitelikleri olan büyük bir hüner sporu olarak
değerlendirirler. Faal atıcılar bile bu sporun diğer yüzüne çoğu kez önem
vermemeye eğilimlidirler: ağır ve karmaşık teknik nitelikler. Ancak bir atıcı nasıl
olurda pratik ettiği sporun gerçek teknik değerini bilmeyebilir?...Bunun muhtemel bir izahatı bir hedefi vurmanın iki tamamıyla değişik tarzı olması özelliğine bağlı
olabilir:
a. Birincisi adeta “içgüdüsel” ve kaba tarzdır, atıcılık sporunda sözde amatör
yöntem uygulanması. Bu bazı kereler birçok hedefi vurma fırsatını sunsa
bile, bir sonraki hedefi vurma konusunda ise nerdeyse hiçbir garanti
vermez...! Bu, tabiki, uluslararası ve Olimpiyat düzeyindeki müsabakalarda
birinci sınıf atıcı olmayı hedefleyen bir atıcı için bir atış yöntemi olamaz.
Bu durumda ve böyle bir atış yöntemi ile, bir atış tekniğinden bahsetmek
bile yerinde olmaz. En fazla hüner, içgüdü ve doğal yetenekten
bahsedebilirsiniz.. ama daha fazlasında değil. Dünyada birçok atıcı bu
şekilde atış yapar...
b. Diğer tarz, öncelik olarak hiçbir hedefi kaçırmamayı amaç edinmiş bir
atıcının özelliğidir!. Besbelli, hüner, içgüdü ve doğal yetenek bu amaca
ulaşmak için yeterli değildir. Özellikle bu durumda, atıcının son derece ilgi
isteyen ve en iyi şekilde öğrendiği tekniğe hakim olması gerekmektedir.
Aynı zamanda, kişi, en yüksek düşünce gücünü ve fiziksel hazırlılığını
göstermelidir. Sadece “içgüdüyle” hareket edemez! Bu yöntem
uyguladığında, “atıcı” tüm atış hareketine hazırlanılması ve en ufak
detayına kadar sıkı, psikolijik ve zihinsel koordinasyona dayanarak “hakim
olunması” gerektiğinin “farkında” olur; bu sayede hareket, müsabakalarda
olduğu gibi, defalarca tekrar edildikten sonra bile, her zaman başarı ile
uygulanır ve tamamlanır. Ayrıca atıcı, hareketinin, devamlı olarak, bir
saniyenin birkaç onda biri gibi bir zaman diliminde uygulandığı gerçeğinin
farkında olmalıdır. Buna rağmen, bu gerçek onu hiçbir şekilde “rahatsız”
etmez çünkü o, bunun, uyguladığı bu sporun en önemli nitelilği olduğunu
bilmektedir. Teknik antrenmanı süresince, atıcı bunun üzerinde çalışmıştır
ve “zihinsel zamanını uzatmayı” bir saniyenin birkaç onda birini... sonsuz
saniyelere dönüştürmeyi başarmıştır!
Bu görüş açısından değerlendirildiğinde, benzer özellikleri olan sadece birkaç
tane spor dalı olduğu aşikardır; gerek hız, işin karmaşıklığı ve müstesna ama
gerekli olan zihin ve beden arasında koordinasyon olsun gerekse tekrarın
bezginliği olsun, ki, bu tekrar istasyondan istasyona değişse bile, atıcıya tüm
müsabaka boyunca eşlik eder.
Ama bu sadece kabiliyet midir?..
Atıcılıkla alakadar tüm insanların, seyircilerin ve kitle iletişim araçlarının genel
fikri, atıcının mükemmel, yüksek seviyede bir performans başarabilmeyi
istediğinde, bu sporun ne kadar karmaşık olduğunu doğru olarak
değerlendiremedikleridir. Bu spor dalının başlıca özelliğini “doğal kabiliyet” olarak
görmektedirler. Önceden bahsedildiği gibi, yüksek standart ve yüksek amaçları
olan atıcılar için bu yeterli değildir... Dünyanın her yerinde “teknik açıdan hırslı ve
mantıklı” hazırlanmanın öneminin manasını kavrayan atıcılar (gerçekte o kadar da fazla yok...) ve her müsabakada başarıyla bu teknik hareketi
tekrarlayabilenler.. her seferinde alkışlarla kazananlar kürsüsüne çıkmakta ve..
destekleyici psikolojik hazırlığa fazla gerek duymamaktadırlar!
Herşeyin ötesinde, bu zor, daimi ve zeka gerektiren bir iştir...
İyi bir atıcı, teknik seviyesini “devamlı yüksek” tutmak için sürekli çalışır ve bunu
yapmak, tarafsız olarak bakıldığında, herzaman o kadar kolay olmaz. Hedefleri
onları nasıl kontrol edeceğinden ve kontrol edebileceğinden emin olarak bekler..
Genel olarak, herhangi bir zayıf anı olmaz. Yapmış olduğu hazırlığın bilinci şüphe
veya teknik belirsizlikler yüzünden bozulamaz. Başka bir deyimle, atıcı herzaman
hareketlerini, özellikle hedefleri vururken, teknik açıdan tamamıyla kontrol altında
tutabileceği bir ruh hali olması gerektiğini bilir. Sürekli olarak tekniğini kontrol
etmezse teknik açıdan bir gerilemenin kaçınılmaz olacağını ve bunun uzun bir
zaman süreceğini ve kalleş bir şekilde olacağını bilir.... ve eninde sonunda, bir an
gelirki, performansı tehlikeye düşer! Bu olduğunda da, zarar zaten verilmiştir. Bu
durumdan tekrar çıkabilmek uzun zaman alır ve çok yorucu olur!
Sürekli olarak teknik kondisyonunu kontrol etmenin öneminin farkında olan atıcı
idman zamanında çok dikkatli olur. Onun ispatı sadece “kaç hedef vurdum?”
değil, sergilediği performans açısından “onları nasıl vurdum?”olmalıdır!
Risklerin farkında olan atıcı, kendi duygusal halinde güvenilmezlik sezdiğinde,
hatasının teknik nedenini büyük bir ihtiyatla ve keza son derece emin olarak
anlamak için tüm gücünü kullanır. Şayet bunu yapmazsa, atıcı düşüncelerine
yavaş yavaş bir şüphe gölgesinin nüfuz etmeye başlayacağını bilir. Bu gölge
çözümlenmemiş bir problemin yüküdür ve bu problem ile büyük bir sorumlulukla
ve açıklıkla yüzleşilmezse, kendi (sizin) atışının daha da büyük bir belirsizlik ve
yetersizlik nedeniyle düzgün bir şekilde gerçekleşememesinin nedeni olur. Bunlar
kesinlikle ümitsizce atıcıya hedefi kaçırtan duygusal durumlardır!
İhtiyatlı bir atıcı kendini, başkalarının genelde yaptığı gibi, kaçırdığı hedefi tekrar
çağırmakta ve onu bir kere, iki kere...veya on kere vurmakta kısıtlamaz ve
bundan sonra problemin çözüldüğüne inanır. O daha da ileri gider ama hemen o
dakika değil! İhtiyatlı atıcı anında durmaya... düşünmeye, analiz etmeye itina
eder... ve sonra kişisel antrenmanlarını planlar. Bunu başkalarını rahatsız
etmemek ve diğer atıcılar tarafından rahatsız edilmemek için kendi başına
yapmalıdır. Ayrıca herhangi bir zaman kısıtlaması koymamalıdır ki problemi
belirleyen sebebler üzerinde yerinde ve destekleyici kontrolleri yürütebilsin.
Bu özelliklere dikkat vermek demek, akıllı ve hazırlıklı bir atıcı olmak demektir.
Teknik açıdan hazırlıklı bir atıcı, yeteneklerinin “farkında”dır ve bu, kesinlikle
“onun gücü”, “onun “kendine güven”idir!..O sakinlik, iç rahatı ve derin bir zevk
duygusu ile istasyona adım atacağı anı bekler... hedefin uçuşunu nasıl
durduracağından son derece emindir... ve onu kesinlikle durduracağından! Bir imtehana mükemmel bir şekilde hazırlandığını bilen bir öğrenci aynı psikolojik
haldedir. İmtehanla iyimser, huzur, emin ve yeteneklerinin farkında olarak
yüzleşir. Başarının, zengin ve tamamlanmış hazırlığı sayesinde, onun için
kaçınılmaz olduğunu bilir! Ancak, aynı öğrenci, sadece birkaç gün sonra, iyi
hazırlanmadığını bildiği başka bir imtehanla karşılaşabilir.... ve tanınmayacak
derecede değişir, kararsız ve endişeli olur.. ve “kendi az hazırlanmasından
kaynaklanan “tedirgin ve şüpheli” ruh halinin üstesinden gelmesine yardım
edebilecek psikolojik destek yeryüzünde yoktur!
Panik, endişe, kararsızlık...kararlılık: Bunlar ne demek?
Müsabaka sırasında bir atıcının zihnini ele geçiren (normalde bu antrenmanda
hiç olmaz!) duygusal ve psikolojik ruh hallerini şimdi daha iyi anlamaya çalışmayı
istiyoruz. İlk olarak sözlüğün bu terimleri nasıl açıkladığına bakalım:
a. Panik: Gerçek veya hayali tehlikeye (duruma) dayanarak zihni ve bedeni
ele geçiren tepki, refleks gücünü yok eder ve kişinin kontrol dışı hareketler
yapmasına neden olur.
b. Endişe: “Eziyet eden” bir tereddütün sebeb olduğu telaş
c. Emin olma: Gerçek veya hayali tehlikeler olmayan, olumlu bir ruh hali
Duygusal hallerin (panik, endişe, şüphe/kararsızlık) alemini incelediğimizde,
birinci mertebede şüphe/kararsızlık olduğu barizdir, bu daha yoğunlaştığında
“endişe” hali gelişir ve sonra da “panik”. “Şüphe”nin tanımı anlam olarak çok
açıktır ve neticesi de aynı şekilde özeldir: “iyi tanımlanmamış ve/veya iyi
öğrenilmemiş problem çözüm modeli” sonucunda “başarının yeterli olarak
garantilenmeme hali”. Dolayısıyla, bizim durumumuzda, tanımlama olarak
karşımıza çıkan problem hedefin ne şekilde sürekli ve tutarlı olarak vurulacağıdır.
Ancak, şayet biz ya “problemi iyi bir şekilde tanımlamadıysak” ve çözmediysek
yada onu çözümlemeyi başarıp “problem çözüm modelini iyice öğrenmemişsek”,
her iki örnektede kendimizi hareketimizin sonucu hakkında “şüpheli” bir duruma
sokarız. Şayet bu durum devam ederse “endişe” ve uç noktada “panik” haline
neden olur.
Teknik seviyenizi değerlendirirken kendinize karşı insafsız olun... bu size
yardım eder!
Teknik hazırlık ile psikolojik istikrar arasında varolan ilişkinin açıklayıcı
incelemesini artık kapatmak istiyoruz. Mutlak “emin olma”, yeteneğimizin farkında
olan atıcılar olmak ve etkili bir performans sergilemek istiyorsak girmemiz
gereken zihinsel bir ruh halidir. Atıcı problemleriyle yüzleşmiş, onları çözümlemiş,
problem çözüm modelini mükemmel olarak öğrenmiştir ve istasyona “oyunu
kontrol ettiğinin” ve bunun için gerekli teknik yeteneğe sahip olduğunun bilinci ile
adım atacaktır! Uçan hedef onun hareketi üzerinde katiyen hiçbir psikolojik baskı
yapmaz. Atıcı için uçan hedef sadece bir referans noktası ve atış hareketini
başlatması için bir işarettir. Siz bu “zihinsel konuma” girdiğiniz zaman, çok şükürki bu konum psikolojik nitelikteki problemlere artık fazla yer ayıramaz. Bu
nedenle, “gerçek” teknik seviyenizi gerçekleştirmek için, hiçbirşey saklamadan ve
kendinizi kandırmadan, kendinize karşı acımasız olun. Şayet bunu kendiniz
başaramazsanız, tecrübeli bir atıcıdan yardım isteyin. Bu katı analiz sayesinde
kendinizi geliştirmeniz için bir program düzenlersiniz.
Atış istasyonuna ne tür bir tavır ile yaklaşmam gerekir?
Küçük bir örnek bunu açıklamaya yardımcı olacaktır: Antrenman ve müsabaka
sayılarınızın “veri bankası” (umarım hepinizin bilgisayarında iyi düzenlenmiş,
devamlı güncelleştirilen ve her istasyon ve her hedef için ayrı ayrı en az son iki
senenin antrenman ve müsabaka sayılarınızı içeren bir “veri bankası” vardır)
genel ortalama hedef vuruş sayınızı 25 hedef arasından 22.5 olarak gösteriyorsa,
bu sizin atış tekniğinizin üzerinde çok daha fazla çalışmanız gerektiğini ifade
eder. Farz edelim bir müsabakada 25 üzerinden 24 aldınız, bu iyidir ama hemen
gidip arkadaşlarınıza o tek “aptal” hedefi kaçırma nedeninizi anlatmaya
başlamayın... Bunu kendinize saklayın ve onun yerine kendinize hangi teknik
özelliğin ve hangi zihinsel durumun 25 üzerinden 22.5 olan ortalama sayınız
karşısında sizin 24 hedef vurmanızı sağladığını sorun! Her iki tutum tamamıyla
farklıdır: Birinci olay, müsabakada başardığınız 24 sayı için “lüzumsuz mükafat”
aradığınızı göstermektedir (sağlıksız bir ruh hali...”ben 24 hedef vurduğum için
işe yarıyorum”) ve ikinci olay “sürekli” teknik gelişmenize odaklandığınızı
gösterir... Bu çok daha faydalıdır ve aynı zamanda kendinizi kişisel tatmin
yaşayan pozitif bir ruh halinde bulursunuz (“ben şimdiki teknik seviyeme nazaran
çok daha fazla sayı yapmayı başardım ve ayrıca bunun nedenini de anlamış
bulunmaktayım!. Kişiliğimi ve atış sayesinde kendimi kontrol etme kapasitemi
geliştirmiş oldum ve bu nedenle kendimi tatmin hissediyorum!”)
Bu şekilde tartışmayı başardığınızda, müsabakaya karşı olan tutumunuz daha
doğru ve daha kaygısız olur... bir istasyona, her seferinde sadece herzamanki
gibi “buruk hayal kırıklığı” yaşayacağınız “mümkün görünmeyen zaferler” hayal
ederek adım atmazsınız. Bunun yerine, kendinize, “veri bankanızın” zihninize
büyük bir bağımsızlık ve tarafsızlıkla vereceği güzel bir hedef koyarsınız: 22.5!
İddialaşın ve deneyin, mümkünse bunu yükseltin, en azından yarım puan ile...
Kendinize hayalci ve mümkün olamayacak beklentiler yaratmak endişe haline
neden olur, ve biz bu halin bizim sporumuza nasıl zarar verdiğini biliyoruz! Bu
nedenle, bir müsabakada ortalama 2.5 hedef kaçırmaya önceden hazırlıklı olun!
“Sıfır”lar geldiğinde “şaşırmayın” ve öfkeli bir halde izleyicilere stratejik
hazırlığınızın zayıf kaldığını belli etmeyin. Mamafih, dikkatli ve tarafsız
bilgisayarınızın önceki sayılarınıza dayanarak size gösterdiği beklenen “sıfır”lar
müsabakanın sonunda bu sefer çıkmayınca pozitif manada şaşırın!
Tuhaf ama, zihinsel zayıflığı itiraf etmek teknik zayıflığı itiraf etmekten daha
kolay... Poligonda sık sık karşlaştığımız bir gerçek, atıcıların kendi teknik becerilerinin en
sıkı takipcileri olduğudur (bu beceriler genelde biraz alelade olur). Bu
muhtemelen arada sırada 25 sayı tutturduklarından kaynaklanır ve fazla sayı
yapamadıklarında bunu hayali “ruhsal zayıflığa” bağlarlar.
Allahtan önceden bahsedilen durum bu değildir. Ancak hala bu atıcıların
problemlerine psikolojik nitelikte bir açıklama vermeleri daha kolay olur çünkü
belki bu şekilde sorunun daha kolay çözümleneceğini zannederler. Fakat durum
bu değildir. Atıcıların “gerçek” psikolojik problemlerinin çözümü çok daha zordur!
Bu tuzağa düşmekten sakının aksi halde normal teknik bir sorunu varolmayan bir
psikoloji soruna dönüştürürsünüz. Kesinlikle kapsamlı, doğru bir analiz yapma
görevini gerçek problemin ne olduğunu görmek için yerine getirmeniz
gerekmektedir!
Ancak, gerçek, önemli, karmaşık ve zor psikolojik problemler tamamıyla farklıdır!
Bunlar muhtemelen önemli uluslararası müsabakalarda zaferler kazanarak teknik
açıdan ne kadar iyi olduklarını ispatlamış ama sonra birdenbire kazanmaya
devam edememiş atıcılarda başgösteren problemlerdir!
Bu zor vak’aların analizleri sonucunda iki başlıca faktör ortaya çıkmıştır:
a. Söz konusu atıcı, teoride en uygun atış tekniğine sahip olsa bile, artık bu
tekniği doğru şekilde tatbik edememektedir.
b. Psikolojik olarak “konsantre bir şekilde” hareketinin temel ve en önemli
unsurlarına odaklanma yeteneği bir hayli tehlikeye düşmüştür ve
sürdürülmesi nerdeyse artık olanaksızdır. Aklı sürekli başka yerlere gider
ve genelde konsantre kalabilmek için uyguladığı teknikler artık ona
yardımcı olamamaktadır..
Bu vak’alarda, sadece psikolog ve antrenörün yakından yardımı, her ikisi kendi
yetki alanlarında kalarak ve ilgili atıcının azami derecede buna hazır olması ve
işbirliği ile, istenilen en iyi sonucu verebilir: atıcıya saplanmış olduğu “bu bataktan
kendini çıkarmasına” yardımcı olmak!
“Nerde” hata yaptığınızı belirlemek için gayret edinŞimdiye kadar tüm yazdıklarımızdan sonra, belki bu sporda doğru psikolojik
hazırlığa sadece nispeten önem verdiğimizi ve bununda ancak özel durumlar için
olduğunu zannetmektesiniz. Ancak, gerçek bunun tam tersidir.
Biz sadece atıcıya, probleminin psikolojik kaynaklı olduğunu düşünüp teknik
hatalarını küçümsememesi için yardımcı olmak istiyoruz. Bunun
performanslarına süreklilik katamayan atıcıların pratikte çok fazla ilgisini
çekeceğini zannediyoruz. Böyle bir mantığın kullanılması çok tehlikeli olabilir ve
sizi yanlış yola sokar. Atıcı “doğru şekilde teknik problemini belirlemek”, onu
çözmek ve nihayet “problem çözücü modele” hakim olabilmek olan asıl
sorunundan sürekli daha çok uzaklaşır.
Psikoloji ile hiç ilgisi olmayan, temelde sadece teknik nitelikte olan bir problemi
bir psikolojik probleme dönüştürme hatasını yapmanızı ve bu sebeble ilgili
insanlara boşuna lüzümsuzca vakit harcatmanızı istemiyoruz! Bu tüm çözümlerin
en kötüsü olur.
Bu konudaki fikirlerimiz hususunda herhangi bir şüpheyi ortadan kaldırmak için,
son senelerde, bu kavramı başlatanların arasında ilk sıralarda olduğumuzu ve
beraber çalıştığımız bazı ulusal federasyonlara “devamlı” olarak bir spor
psikolojisi uzmanı aracılığı ile profesyonel destekten faydalanmalarını
sağladığımızı iddia edebiliriz.
Biz bu uzmanların yardımcı olduğuna inanmaktayız ve aşağıdaki şartlar altında
bunu desteklemeye devam etmekteyiz:
a. İlk şart spor psikolojisi uzmanının aynı zamanda “atış psikolojisi” uzmanı
olmasıdır. Her ciddi profesyonel psikoloğun, bir atıcıya doğru şeyleri
iletebilmesi ve onun teknik becerilerinden en iyi şekilde faydalanmasını
sağlaması için, sadece “spor psikolojisinde” uzman olması yetersizdir...
Onun “atışı bilmesi” ve atıcılar ve “teknik heyetle” ile yan yana yaşaması
gerekir... Atışın özelliklerini “anlaması” gerekir...detayları...
karakteristiklerini...ve sadece duygusal şartları değil. Herşeyden evvel,
antrenör ile yakından çalışırken atıcının muhtemel “teknik hatalarını”
anlaması gerekir... Böyle bir durumda, bir psikolog çok etkili ve çok faydalı
olabilir. Bu noktada, çaba sarfederek ve birçok kişisel fedakarlıklarda
bulunarak, “kil hedef” atıcılığını anlamayı ve o dünyaya girmeyi başaran
önemli bir profesyonel psikoloğu hatırlatmak istiyoruz. Birlikte birçok
başarılarla dolu anımız oldu ve profesyonel gelişimimiz için değerli
tecrübeler yaşadık: Profesör Alberto Cei.
b. İkinci şart, takımda bir “psikoloğun” varlığının, atıcının teknik açıdan
kendini mükemmeleştirmesi ve geliştirmesi mecburiyetinden kaçışı
olmamasıdır. Atış poligonunda en sık yaşanan tecrübelerden biri atıcının
bize şu kelimelerle gelmesidir: “Antrenmanlarda gösterdiğim performansı
bir türlü müsabakalarda gösteremiyorum... Müsabakada ortalama vuruş
sayım en azından bir veya iki hedef azalıyor!” Ve nihayet, şunu derler: “...benim asıl üzerinde çalışmam gereken şey zihin oyunum!”. Bahse
gireriz ki, şayet o an poligonda bir psikolog varsa hemen ona kaçarlar!
Teknik sınırlarını bildiğimiz bu atıcıların, nerdeyse herbir vak’ada, zihin oyunları
üzerinde çalışmaları gerekmediğine ve üstelik herhangi bir psikoloğa ihtiyaç
duymadıklarına inanıyoruz. Aslında, herşeyden önce, kendi teknik sınırlarının
farkına varabilmek için, onların tamamıyla alçak gönüllülük ile çalışmaları lazım!..
En azından düzeltmeleri gereken tüm teknik problemlerini kesin olarak saptayana
kadar.
Antrenman ve müsabakaya yaklaşım aynı zihniyetle ve altı atıcıdan oluşan
takımın istediği zamana uyarak (yaklaşık 25 dakika) gerçekleşmelidir... Bu
atıcılara teknik problemlerin varlığının genelde olumlu şartlar yüzünden
“gizlendiğini” hatırlatmakta fayda var; örneğin tek başınıza veya iyi dostlarınızla
egzersiz yaptığınız kendi antrenman sahanızın neden olabileceği gibi. Böyle bir
konumda etrafımızda sadece “olumlu referans noktaları” bulunur. Herhangi bir
strese maruz kalmayız... ve ruh halimiz çok iyidir. Antrenmandayız ve bir hedef
kaçırmanın herhangi reel bir sonucu olmayacak...”Biz sadece ...antrenmandayız!”
Gayet olumlu dış etkenler ve psikolojik şartlarla desteklenen bu ruh haliyle,
herşeyin iyi gittiğini “hayal etmek” çok basit. Böyle bir durumda, atıcının yaptığı
tek kontrol hedefi vurup vurmadığıdır.... ve “nasıl vurduğu” değil ve birçok hedef
olumlu şartlar altında vurulabilinir, objektif olarak teknik seviyenin izin
vereceğinden çok daha fazla! Bunun manası, olumlu şartlar altında teknik
problemlerimizi gayri ihtiyari “gizlemeyi” başardığımızdır... Ama onları
çözümlemedik, onları sadece gizledik! Ve kendimizi müsabakada bulduğumuz
an, herşey birdenbire değişiyor: “başlangıc” müsabakasının psikolojik gerilimi,
atış poligonları (aynı olsalar bile, onları farklı “algılarız”), takım arkadaşları
(kendimizin seçmediği ve bize tahsis edilenler, belkide antrenmandaki
arkadaşlarımız kadar sempatik değillerdir), “kaçırılan hedefe verdiğimiz değerler”
(antrenmanda kaçırılan hedefin hiçbir değeri yoktur.. ama şimdi vardır! Şimdi biz
müsabakadayız... müsabaka... MÜSABAKADA...! Kaçırılan her hedef
MÜSABAKAYI riske atar...! MÜSABAKA kelimesi kafamızda atıp durur!)... ve tam
zamanında, “gizli” teknik problemler yine ordadır! Bu stresli şartlar insafsızca eski
teknik sınırlarımızı ortaya çıkarır! Bilinçle veya farkında olmadan, gittikçe daha
fazla onların varlığını fark ederiz ve performansımızın temelini oluşturan
“kendimize olan güven” hislerimiz anında saldırya uğrar.... Neticede
performansımız kötüleşir... ve bu tamamıyla normaldir!
Şayet tekniğimizin üzerinde yaptığımız odaklanmış ve parlatılmış kapsamlı
çalışmanın sonunda psikolojik tedirginlik sorunlarımız devam ederse (çok nadir
olarak), psikolojik destek önemlidir ve problemleri ortadan kaldırabilir. Ancak, bir
atıcının buna objektif olarak kendi başına karar vermesi çok zordur!
Onbirinci bölümü, “Adım Adım”ın son bölümünde atışla ilgili birkaç psikolojik
unsura değineceğimizi ve onlarla nasıl baş edebileceğimize dair bazı pratik
ipuçları vereceğimizi söyleyerek bitirmiştik. Şimdi atıcılığın psikolojik unsurlarınla pratik bir şekilde ilgilenmeye devam edelim. Kuşkusuz şimdiye kadar farkına
varmışsınızdır, önceden yapılan analizler çok önemli bir pratik unsuru
açıklamaya teşebbüs etmiştir: Bu, her yönüyle genelleştirildiğinde, nedeni basit
veya karmaşık teknik hatalardan başka birşey olmayan şaşkınlık durumudur ve
bu durumu siz psikolojik zayıflık olarak sıfatlandırmaya eğilimlisiniz. Sadece
teknik hataları ortadan kaldırırsanız, bu farz olunan psikolojik zayıflık sanki bir
sihir yapılmış gibi yok olacak veya net bir şekilde azalacaktır. Geçmişte tüm
antrenman yıllarımız boyunca bu tür durumları çok yaşadık.
Doğru düşünebilmenin manası hakkında
Teorik ve pratik bir skeet seminerinin sonunda öğrencilerden biri, son birkaç
günde birlikte öğrendikleri yeni şeyler hakkında son izlenimlerini ve
değerlendirmelerini yapmayı yeni bitiren bir grup atıcı arkadaşının yanına gider.
Gülümseyerek ve gözleri parlayarak konuşur: “Bu seminerden önce, bir
müsabakada düşünürken yüz ifadem çok konsantre olurdu. Aslında bunu
gerçekten ihtiyaç duyduğumdan değil daha çok rakiplerimi etkilemek için
yapardım! Nitekim, hiçbirşey düşünmediğimi farkettim!... Ve düşüncelerim
kontrolsüzce gidip geliyordu... ve kafamın içinde vızıldayan şeylerden biride
devamlı tekrarlayan bir düşünceydi: “Kaçırmamaya dikkat et. Aksi halde
müsabakayı kaybedersin”..Bu yüzden bizim sporun temel unsurunu
unutuyordum: hedefi! Onun yerine “atış” veya daha kötüsü “MÜSABAKA”yı
koymuştum. İyi ki, hala aynı ifadeyi takınsam bile, artık üzerinde konsantre
olabileceğim bir teknik resim var... Hatırlamam ve zihnimde hayata geçirmem
gereken canlandırmalar var. Bütün bunlar aklımı meşgul ediyor ve dolayısıyla
dalgınlık ve düşüncelerimin sapmasına sıra kalmıyor! Yapmam gereken şeylere
sürekli odaklanmam gerektiğini biliyorum.. ve düşünmeye değer çok şey var,
dolayısyla zaman uçup gidiyor...ve bir bakıyorum istasyona yürüme zamanım
gelmiş ve atış sırası bende.”
Bir kere daha: Atıcı atış turunda iyi bir başlangıç yapabilmek için gerek pozitif
gerekse negatif kilit kavramları kendi zihniyetiyle ve kendi duygularıyla üretir.
İyi düşünceler:
1. Üzerinde konsantre olacağım şeyler var
2. Hedefi düşünüyorum
3. Aklımda hayata geçirmem gereken canlandırmalar var.
4. Yapmam gerekenlere konsantreyim
5. Zaman çabuk geçiyor, dalgınlığa veya düşüncelerin sapmasına sıra yok...
ve benim atış sıram geldi bile.
Negatif düşünceler:
1. Rakiplerimi etkilemek için konsantre olmuş gibi davrandım 2. Hiçbirşey düşünmedim
3. Düşüncelerim oraya buraya dağıldı
4. Kendime “Hedefi kaçırma!” dedim
5. TUR’UN kesin sonucunu düşündüm
6. MÜSABAKA’NIN kesin sonucunu düşündüm
Konsantre olmayı daha evvel öğrenin....antrenmanda başlayarak
Farz edelim normal davranış modeline sahip atıcılardanız.
Sinirli davranış modelinde, onun tanımlamasına istinaden, çoğu zaman bir
düşünce, hareketi geciktirir veya hatta engeller. Bu durumda psikolojik destek
besbelli zorunludur. Ancak şunu söylemek isteriz, şimdiye kadar daha hiç,
sportmence bir bakış açısından, sinirli davranış modeli sergileyen birinci sınıf bir
atıcıyla karşılaşmadık. Besbelli tavırlardan biri diğerini dışlıyor.
Normal kişilikte bir atıcı düşüncenin öneminin farkındadır. Düşüncelerini doğru
kullanarak belirli bir teknikten en faydalı şekilde yararlanacağını bilir. Hiçbir
şekilde güvensizlik belirtisi göstermez. Gurur ve haysiyeti, kendine verdiği değer
çok fazladır ve en kısa zamanda istasyona yürüme sırasının ona gelmesi ve
hedefleri vurması için büyük bir arzusu vardır. İyimserdir, rahattır, emindir ve
teknik becerilerinin farkındadır! Gerek antrenmana başlarken, gerekse müsabaka
başlangıcında poligonda olmanız gereken konum budur. Şayet bu konumda
olduğunuzu “hissetmiyorsanız”, kendinize bunun nedenini sorun... ve
güvensizliklerinizin hala nerde gizlenmiş olabilecekleri konusunda dürüst olun...
Tekrar edeceğiz: Atış istasyonuna ayak basar basmaz, antrenaman dahil,
otomatik bir mekanizmanın yürürlüğe girmesine izin verme mecburiyetimiz var,
bizim “konsantrasyon” zamanından “gevşeme” zamanına geçmemize imkan
veren bir “rutin”. Bunun bize bir düzen vermesi gerekir, önceden bahsedilen atış
arkadaşımızın davranış modeline “ayin, rituel” damgası verir ve becerilerimizi en
iyi şekilde kullanabilmemiz için olumlu şartlar yaratır.
Size pratik açıdan “konsantrasyon” ve “gevşeme” konularında birçok kitap
olduğunu belirtmek isteriz. Yoga, Zen, tüm uzak doğu felsefeleri ve otomatik
davranış antrenmanlarının çoğu konsantrasyon ve gevşeme tekniklerine
dayanmaktadır. Ancak, şayet merakınızı sadece kil atıcılığı bünyesinde (tir au
vol) sunulan yardımlarla sınırlarsanız... kendinizi hem karmaşık hem de çekici
ama bir atıcı olarak ihtiyaçlarınıza fuzuli olan felsefe dünyasını derinlemesine
araştırmak kavramından ayırırsınız.....Bu dolambaçlı yoldan gitme kararı sizi
herkesin izlediği yoldan çok uzaklaştırır! Aklınız için varoluşa ait yeni senaryoların
kapılarını açarsınız ve hayatla ilgili birçok unsura farklı gözlerle bakarsınız...
skeet atıcılığı dahil!
İşte bu nedenle bir spor psikoloğuna danışmak daha iyi olur. Sizin durumunuzda
biri için o, bu ciltlerden çok faydalı şeyler bulmayı başarmıştır ve kendini
konsantre olmanız ve gevşemeniz, tamamıyla, somut bir şekilde becerilerinizi geliştirmeniz ve düzenlemeniz için pratik ipuçları vermekle sınırlandırmıştır. O,
ihtiyaçlarınıza göre, abartmadan veya daha kötüleştirmeden, ve sadece
gerçekten gerekli olduğu derecede, bu şeylere düzen getirir.
Örneğin bir skeet turunda, 25 dakika boyunca doğru şeyleri yapmaya alışmanız
gerektiğini aklınızdan çıkarmayın. Sadece bu önemli nokta sizin, “psikolojik
direnme” ve konsantrasyondan gevşemeye geçmenin de bu 25 dakikalık zaman
zarfı için eğitilmesi gerektiği gerçeğini düşünmenizi sağlamalıdır.
Şayet bunun tekniğinizin potansiyelinizde akıcı bir şekilde gelişmesini
istiyorsanız, bunun antrenmanda da yapmanız gereken asıl şey olduğu
hususunda ikna olmalısınız. Eğer zihninizi tekniğiniz ile aynı derecede
eğitmezseniz, bu 25 dakika boyunca sırayla gevşeyip konsantre olamazsınız,
müsabaka turları da dahil! Ondan sonrada şikayet etmek saçma olur....
Şimdi tek atıcı için skeet turlama süresini inceleyeceğiz: Tüm skeet turu boyunca,
atııcı yaklaşık 21 dakika boyunca “yedekte” bekler ve istasyonda dört dakika ve
40 saniye boyunca “faal”dir. Şimdi bu süreleri tek istasyona devredelim. Atıcımız
yaklaşık iki dakika ve 40 saniye boyunca yedekte ve istasyonda yaklaşık 35
saniye harekettedir. Burda görünüşte kısa olan zaman dilimlerinden
bahsediyoruz. Halbuki, gerçekte, bu süreler, atıcı tarafından nasıl idare
edildiklerine göre, teknik seviyenize göre veya ondan alakasız olarak,
sayılarınızı kısmen veya tamamıyla belirleyebilirler.
İlk olarak mantığımız ve psikoloğun, tur başlamadan evvel ve tur dahilindeki
bekleme sürelerinde, neleri yapmamamızı önerdiğine bir göz atalım.
a.Yapmamız gereken şeyleri aşırı önemsemek. Sadece bir spor yapıyoruz, o
yüksek seviyede bir spor olsa bile. Ne hayatımız, nede sevdiklerimiz ve şerefimiz
buna bağlı değil. Bu sadece bir spor.
b. Yaptığımız hataları fazla eleştirmek. Yapmış olduğumuz hatalar “geçmişe” ait
ve onları “gelecekte” inceleyeceğiz ve düzelteceğiz. Artık onların üzerinde hiçbir
etkimiz yok. Ancak, “şu andaki durumumuzu” etkilemelerine izin vermeme
mecburiyetimiz var.
c. Acele etmek! Bir tur yaklaşık 25 dakika sürer. Fazla aceleci davranmak aşırı
gerginlik ifadesi ile sonuç hakkında endişe duymanın birleşiminin göstergesidir.
Sonuç, onu nasıl oluşturursak öyle olur, yani şimdi yapacağımız gibi, sabırlı bir
şekilde ve bir andan diğerine ilerleyerek.
d. Yenilgiden korkmak. Yenilgi bir ceza değil ama başarı yolunda karşınıza
çıkabilecek muhtemel bir vukuattır... Başarı bir yolculuktur, son durak değil!
e. Rakibinizin akıbetiyle ilgilenmek. Atışta, rakip yoktur. Her atıcının yapabildikleri
ve yapamadıkları konusundaki cevapları kendinin bulması gerekir. f. “Atış turunun” sonucunu düşünmek veya daha kötüsü, tüm “müsabakanın”
sonucunu. Siz bir hedefe atış yapıyorsunuz! Bir “tura” veya bir “müsabakaya” atış
yapamazsınız. En iyi atıcı bile, bırakın müsabakanın, tam bir turun sonucu
üzerinde bile iddiaya giremez. Ancak, her zaman “tek bir hedef vurma” üzerinde
bahse girebilirler...
g. Düşüncelerinizin kontrolsüzce oraya buraya gitmesine izin vermek. Bu olursa,
spor dalımızın en hayati unsuru olan “hedef” aklımızdan çıkar.
Yapmamamız gereken bu şeylerin sinsice aklımıza sızmasını engellemek için,
istasyonlar arası bekleme sürelerimizi “faydalı düşünceler ve davranış şekilleri”
ile doldurmamız lazım.
Size yapmanızı önerdiğimiz şeyler, sadece psikolojik atış uzmanları tarafından
tavsiye edilen imkan dahilindeki “rutin” hareketlerdir. Bu rutin hareketlerin
avantajı, başka atıcılar tarafından denenmiş oldukları ve onların “gevşeme” ve
konsantrasyon” devrelerini desteklemeye yardım etmiş olduklarıdır. Tabiki, bu
ana modeli kendi kişiliğinize uydurmak için değişiklik yapmak mümkündür ve iyi
olur. Her halukarda, bunun neticesi, bir istasyondaki hareketle diğeri arasındaki
iki dakika 40 saniye bekleme süresinde “kendinizi doğru düşünmeye zorlamak”
olmasıdır. Şimdi bu bekleme zamanlarını iki önemli aşama için kullanmaya alışalım:
Psikofiziksel enerjilerin patlaması
Gevşeme
İstasyondaki hareketimizi şimdi tamamladık. Psikofiziksel enerjilerimizi “patlayıcı
madde gibi” tükettik. Bunları bir gevşeme safhası ile tekrar kazanmamız lazım.
Şimdi birkaç onda bir saniye boyunca “tamamıyla zihni boşaltmak” zaruri olur.
Bu konum sadece bir psikoloğun yardımı ile yaklaşık sekiz haftalık devrelerde
olur. Amaç aklınızı birkaç dakika boyunca olabildiği kadar atıştan uzaklaştırmak
ve buna bağlı gerginlikleri rahatlatmaktır. Bunun yanısıra, aşağıdaki rutin
hareketler de işler..
1. Gözleriniz aşağıya bakarak 10 çok uzun adım atın
15” 2. Üç derin nefes alın ve ciğerlerinize girip çıkan havanın sesine konsantre
olun
15”
3. İki kere 10 adım atın ve yavaşça adımlarınızı nefes alış ritminizle
senkronize edin;
30”
4. Hayalinizde sizi neşelendirecek bir sahne canlandırın (önceden
yaşadığınız ve sizi etkilemiş olan bir olay)
20”
Toplam gevşeme
80”
Konsantrasyon
Düşüncelerimizi atıştan ve onun neticelerinden uzaklaştırmayı bir dakikadan
daha fazla süre boyunca başardık. Gevşeme rutinimizde önerilen şeylerden
başka hiçbirşey düşünmedik ve sadece onlara “odaklanmış” şekilde kaldık. Şayet
bunu başarmadıysak, hareketleri doğru şekilde yapmayı yeterli olarak denemedik
demektir. O zaman çabalarımızı daha yoğunlaştırmalıyız. Bunu yapmayı
başarana kadar, diğer düşünceler aklımıza girebilir ve performansımıza mani
olabilir.
Artık dikkatimizi istasyona yürümeden önce olan “konsantrasyonumuzun” en
önemli safhasına koyma zamanı geldi.
1. Herşeyin içimize yönlendirildiği (dikkatimiz nefes alışımızın sesine,
aklımızdan sayışımıza ve dışarda olan olaylardan bizi ayırmak için
aşağıya doğru bakan gözlerimize yönlendirildi) psişik safhamızdan çıkmalı
ve yeniden atıcılık dünyasına girmeliyiz. Fiziksel sezişlerimizi tekrar
kazanmalıyız ve bunu yukarı doğru bakarak ve süratle gözlerimizi kırparak
ve birkaç kere parmak ucunda durup bir yandan da büyük bir azimle tüfek
sapını sıkarak yapabiliriz. Bütün bunları bir sonraki istasyonunuza
giderken aynı anda yapabilirsiniz.
15”
2. İki fişek seçin ve dikkatle kutularını inceleyin. Kalitelerine, dayanıklıklarına
ve güvenilirliklerine hayranlık duyun, bu size kazanma hareketinizi
başarmanızı sağlar.
10” 3. Zihninizde uçan hedefi ve atış hareketinizi canlandırın. Bu harekette
bildiğiniz ve atış tekniğinizde hakim olduğunuz herşey olmalıdır.
Canlandırma demek zihninizde hareketinizi yaşamak demektir. Aklınızla
ve vücudunuzla düşünmek ve birbiriyle eşgüdümlü olarak, ahenk, zerafet
ve uyumla hareket eden kaslarınızı, kollarınızı, sol elinizi ve sağ elinizin
işaret parmağını algılamak demektir.
20”
4. Atış sırasının size gelmesine yaklaşık yarım dakika kaldı. Sakin olun,
çünkü sükunet güçlü olanın faziletidir! Şimdi gerçekten uçmakta olan
hedeflere bakın. En son detayına kadar hedeflerde uygulayacağınız
hareketleri canlandırın. Şu andan itibaren uçtuğunu gördüğünüz her
hedefte bunu yapın, hem tek hedeflerde hemde dublelerde, sanki
şimdiden istasyona varmışsınız gibi. Yöneten baş oyuncu olacağınız vakit
yaklaşıyor, siz, hedef değil!...Hedefin akibeti şimdiden kesinleşti!
25”
5. İstasyona yürümenize sadece birkaç saniye kaldı. Güneş gözlüklerinizi ve
şapkanızı düzeltin ve ellerinizi kuurulayın... İstasyon boş. Sıra sizde..
10”
Toplam konsantrasyon
80”
Aksiyon istasyonda
İstasyona yürüyün ve onu “ele geçirin”. Onu “sizin istasyonunuz” olarak düşünün.
Ayaklarınızın sağlam bir şekilde istasyona bastığını hissetmeniz lazım!
Görüşünüzü ve dikkatinizi bilinçle ve soğukkanlılıkla “kontrol alanına” odaklayın
ve size güven veren kontrol alanınızda uçan hedefi gözünüzde canlandırın.
Dikkatle tüfeğe bir veya iki fişek takın. Tüfeğinizi kapatırken derin nefes alın ve
gevşek bir adele sistemiyle doğru başlangıç pozisyon Aksiyon istasyonda
İstasyona yürüyün ve onu “ele geçirin”. Onu “sizin istasyonunuz” olarak düşünün.
Ayaklarınızın sağlam bir şekilde istasyona bastığını hissetmeniz lazım!
Görüşünüzü ve dikkatinizi bilinçle ve soğukkanlılıkla “kontrol alanına” odaklayın
ve size güven veren kontrol alanınızda uçan hedefi gözünüzde canlandırın.
Dikkatle tüfeğe bir veya iki fişek takın. Tüfeğinizi kapatırken derin nefes alın ve
gevşek bir adele sistemiyle doğru başlangıç pozisyonunu alın. Dışarı nefes
verdikten sonra, hedefi çağırın ve atış hareketi tamamlanana kadar nefesinizi
tutun. Hedefin belirmesi sadece sizin hareketinizi başlatmanız için bir işarettir...
ve hareketiniz, sizin, kendinizin, geliştirdiği tüm tekniğin uygulanmasıdır! Sakin
olun, konsantre olun ve bir önceki hedefin sonucu ne olursa olsun, aynı “rutin
hareketleri” aynı “adetler” ile istasyondaki diğer hedeflerde de tekrarlayın!
35”
Sekizinci istasyondan sonra, tur tamamlanmıştır. Artık gevşemeniz ve mümkün
olduğu kadar önceki hareketlerinizi yapmaktan zihnen çekinmelisiniz. Bitirmiş
olduğunuz tur hakkında olumlu veya oluumsuz herhangi bir yorum yapmayı red
edin. Müsabaka bitene kadar kaçırmış olduğunuz hedeflerin analizini yapmaktan
kaçının. Kenar hakemliğine atanana kadar onbeş dakika gözleriniz kapalı
dinlenebileceğiniz rahat bir yer arayın... Gerekirse yavaş yavaş birşey için. Şimdi tekrar atış dünyanıza dönmeye hazırsınız. Bir önceki turdan herhangi
birşey sizin için açık değilse, şimdi onu antrenörünüzle konuşma sırası.. ama
sadece sakin bir şekilde.
Bir seri ile diğeri arasında ne yapmalısınız?...
Hapsedilmiş gibi olmayın, sadece mümkün olduğu kadar normal olmaya çalışın..
herhangi bir tartışmadan kaçının... Neşenizi koruyun... Diğerleriyle atış veya
kaçırılan hedefler hakkında konuşmaktan kaçının...
Rahatlayın, en sevdiğiniz müziği dinleyin, okuyun, birşey yiyin...Şayet
terlediyseniz mineral ve tuz tüketin! Bir sonraki turdan evvel yirmi dakika var.
Kaslarınızı harekete geçirmek için “hafif esneme” hareketleri yapın. Tayin edilen
antrenman alanında birkaç tüfek omuzlama egzersizi yapın, aynı mini antrenman
sahanızdaki çizgilerde yapmaya alışık olduğunuz gibi.
İstasyona yürümeden on dakika evvel bir sonraki turunuzun poligonuna
ihtiyacınız olan herşeyi taşıyın. Oturun, rahatlayın ve hedefleri gözlemleyin...
Onlar her zaman istediğiniz şekilde olmaz.. Belki daha yüksek veya daha alçak
olurlar.... onları gözlemleyin, ama etkilenmenize izin vermeyin! Bu hedeflere atış
yapacaksınız ve onları vurmaktan başka seçeneğiniz yok! Yüksek uçsa da alçak
uçsa da, namluyu sol elinizle yönlendirerek, hedefte önlemeyi başaracak
tekniğinize hakimsiniz.! Bu sizin atış yönteminizin güçlü noktalarından biridir.
Sıranızı beklerken, zihninizle birkaç “hareketi” taklit edin.
Fiziksel hazırlık hakkında...
Aynı atış tekniğini kullanarak kazanan kişi, daha iyi fiziksel antrenman yapmış ve
atletik olarak daha dayanıklı olandır... Antrenman hayat tarzınızın sürekli bir
parçası olmalıdır. Yüzme, koşu veya jimnastik gibi beden hareketleri sizin aerobik
becerilerinizi geliştirir ve kaslarınızı kuvvetlendirir. Bu faaliyetleri haftada iki veya
üç kere her sefer 60 ve 80 dakika uygulayın.
Sonuçlamak için.. Yolda.... Yolculuğumuzun son kısmında size Amerikalı yazar Robert M. Prisig’in “Zen ve
Motorsiklet Bakımı Sanatı” adlı romanındaki yolculuğundan bahsetmek istiyoruz.
Belki kitabın adı biraz eksantrik gelebilir ama içeriği aydınlatıcı unsurlarla
doludur. Hikayenin baş kahramanı bir yaz sabahı çok sevdiği eski motorsikletine
biner, 11 yaşındaki oğlu da arkasına ve bir çift dostuda da yanlarında başka bir
motorsiklette giderler. Yolculuklarına önceden tespit edilmiş bir yere varmaktan
çok sadece seyahat etmek için çıkarlar. Başından itibaren herşey birbirine karışır,
sürekli değişen manzara, bataklık, çayırlık, orman ve kanyonlar... Kişilerin
akıllarına devamlı hatıralar dolar ve kahramanların etrafında inatçı düşünceler
yoğunlaşmaya başlar.
Arkadaşı durur çünkü bir arızası vardır. Küfreder ve ne yapacağını bilemez.
Öfkelenir ve motorsikleti tekmeler.
Hikayeyi anlatan, motordan anlayan bir motorsikletciyi, motorun nasıl
işlediğinden anlamayan biriyle neyin ayırt ettiğini merak eder. Kişi kendi
motorsikletinin bakımı için ne gibi önlemler almalıdır?
Bu heyecanlı kitabın tüm konusu, teknolojinin gerçekten ne ifade ettiğinin derin
konu dışı sözleriyle, bu mecazi ifadenin üzerinde kurulmuştur. Neden teknoloji
öfkeyi hareket geçiriyor? Kalitenin manası nedir? Neden Kalite olmadan
yaşıyamıyoruz?
Sanırım bize “Adım Adım”ın uzun yolculuğunda sabırla eşlik eden herkes bu
hikayede kendini bulur. “Kendi motorsikletiniz” ile tanışmanın önemini anladınız .
Bu skeet atıcılığı sanatı kadar kendinizi de tanımaktır. Zarifleştirilmiş
hareketinizin vazgeçilmez referans noktasının Kalite olduğunu kabul ettiniz.
Teknik, fiziksel ve psikolojik hazırlıklarınızı tehlikeye düşürecek herhangi birşey
yapmayacağınızı ve onların her zaman yüksek kalitede olmaları gerektiğini
öğrendiniz.
Artık nerdeyse yolculuğumuzun en sonuna geldik ve “Tanrısal olan” bir
bilgisayarın çipinde veya bir motorsikletin vites kutusunda da, dağın zirvesinde
veya açan bir çiçeğin yaprağında durduğu kadar huzurlu olandır...” diyen
Amerikalı yazar, Prisig tekrar aklımıza geliyor.
Alçak gönüllülükle içimizden şunu ilave etmek geliyor: “Tanrısal olan aynı
zamanda, şayet rüyanızın gerçekleşmesine engel olan en son şey oysa, bir
hedefi dumana dönüştüren zarif harekette de vardır”
Alıntı yapılan yer Türkiye atış Federasyonu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder