SKEET ATMA SANATI BOLÜM 1

BÖLÜM 1

“ Hiçbir meslekte başarının sırrı yoktur, buna skeet atışı dahildir, başarı sadece
çalışma şekline bağlıdır” der Blasi. “Kaçırılmış hedefler problemine mükkemmel
bir teknik çözüm üretilebiliriz, ancak en başta problemin kaynağını titiz bir
inceleme ve derin bir analizle saptamak gerekir. Genel problem tespit edildiğinde
ise, farklı yüzlerinin anlaşılması için her açıdan titizce incelenmesi lazım. Problem
tümüyle anlaşıldığında, onu çözmenin en iyi yolu aranabilir, ve atışın
performansının belirli bir yönü iyileştirilebilinir.”
Tonino Blasi, İtalya’da, Taranto da doğdu ve kariyerine atış sporunda, skeet ve
trap atıcısı olarak 1972 de başladı. 1990 da, aktif atıcı olarak kariyerini bitirene
kadar bir çok uluslararası yarışmada yer aldı.
1993’de, Tonino Blasi’nin hobisi gerçek bir kariyer oldu ve İtalyan skeet takımının
baş antrenörü olarak atandı. Büyük çelik  şirketlerinden birinin yönetminde elde
ettiği deneyimi kullanarak, ekibine en önemli amacı olan 1996 olimpiyatlarındaki
altın ve bronz madalyayı elde etmesini sağladı. Bu, onun o zamana dek elde
ettiği tum başarılarının, Avrupa ve Dünya  şampiyonlukları, Dünya kupaları ve
finalleri, Dünya rekorları dahil, hepsinin odak noktası oldu.
Olimpiyatlar’dan ve Brezilya’da geçirdiği kısa bir süreden sonra, Blasi Avrupa’ya
döndü ve bu sefer Kıbrıs milli takımının sorumluluğunu üstlendi. Halen,
Dünya’nın değişik yerlerinde skeet atıcılarını yetiştirmektedir.
“Skeet Atma Sanatının” sürükleyici Dünya turuna başlayın ve adım adım Tonino
Blasi’nin Skeet atışındaki başarısının izinden gidin.

1. Bölüm
“İyi bir atış seviyesine ulaştığımı hissediyorum ama...”
Herhangi bir ülkenin atış sahalarında çok sık olarak bazı atıcılara rastlarım ki,
birkaç kibar sözden sonra, hemen atıştan ve atışlarındaki problemlerden
konuşmak isterler. Bu çok doğal tabii.  Başlama şekilleri çoğu zaman “İyi bir atış
seviyesine ulaştığımı hissediyorum ama maalesef uçan hedefe atış şeklimle ilgili
iki  şey beni derinden düşündürüyor ve meraklandırıyor. Birincisi yarışmalarda
sabit bir puan tutturamıyorum. Sonuçlarım inişli çıkışlı oluyor, ne kadar inişleri az,
çıkışları çok olsada.  İkincisi puanımı nasıl optimize edeceğimi bilrmiyorum.
Farkediyorum ki plakları vurmaya, ya da fiziksel ve psikolojik olarak kendimi
hazırlamaya, ne kadar zaman ayırırsam ayırayım, belirli bir  şekilde puanımı
arttırmayı beceremiyorum. İlerleme kaydetmek için ne yapabilirim? Bu tür gözlemlerde bulunanların sadece orta derecedeki uluslararası atıcılar
olmadığını söylemek gerekir. Yüksek derecedeki atıcılar içinde aynı şey
geçerlidir çünkü hepsi aynı problemi paylaşırlar, yarışmanın neticelerinde sabitlik
ve devamlılık tutturmak ve onları “Mükemmel sayı” (Perfect Score) ‘dan ayıran o
iki, üç ya da dört plağı aşmak.
Doğal olarak zamanla arkadaşlığımın oluştuğu, senelerdir tanıdığım atıcılardan
bahsediyoruz. Güveni olan, ve bu “Kalite atlayışını” yapabilmek icin somut bir
yardım arayışında olan atıcılar.
Yarışma zamanı uygun bir zaman değildir...
Böyle karmaşık meselelere girişmek için tabiki de yarışma zamanı pek de uygun
değildir. O yüzden benim cevabım: “Çok önemli bir yarışmanın evvelindesin, ve
ben bilirim ki şu an her atıcının istediği tek şey iyi bir yarışma çikarmak” gibi olur.
“O yüzden, en iyisi atıştan konuşmayı  bırakmak ve yarışmadan sonra tekrar
başlamak...” Doğal olarak atıcılar böyle bir durumda konuşmanın psikolojik olarak
ne kadar zararlı olabileceğini anlarlar, çünkü herhangi bir değişiklik sadece daha
kötü puan elde etmelerine neden olur. Maalesef yarışma bittikten sonra bir çok
neden yüzünden, başta eve dönme telaşı, tekrar buluşma ve problemleri doğru
düzgün metodolojik bir şekilde ele alma şansı bulamıyoruz. Ben işte bu atıcılara
seslenmek istiyorum.
Bir plağa doğru yapılan ilk atıştan başlamak gerekir çünkü ancak o kadar geriye
dönerek, o zamanlarda, yapılan ilk atışta, uygulanmış olabilecek yanlış bir
yaklaşımı tekrar düşünüp analiz ederek, bugünkü sınırlarımıza bir çözüm
bulmaya başlayabiliriz. Bu çok açık olmalı. Ya bu ilk hataları bulmak ve
düzeltmek için istekli olursunuz (bunun nasıl yapıldığını sonra konuşacağız) ya
da hiçbir zaman bugünkü sayıları sabit bir şekilde aşmayı başaramayız.
“İlk defaların önemi...”
Sigmund Freud, psikolog ve modern psikalanilizin kurucusu, teorilerini “İlk defa”
ların önemi üzerine kurmuştur. Çocukların yaşadığı ilk fiziksel ve ruhsal
deneyimlerin etkisi gelişimlerinin temel bir parçası olduğunu iddia eder. 3 ile 6
yaş arasında yaşanan bu deneyimler olumlu yada olumsuz  şekilde yaşamlarını
etkiler.
Ayrıca, Freud bu dönem içerisinde bir insanın kişiliğinin ve karakterinin yüzde
sekseninin oluşuğunu da ekler. Bence Freud’un bu dersi ile bizim “bir plağa
doğru ilk atış” arasında çok büyük benzerlikler var.
İnanılmaz birşey! Eğer uygulanması için bir alete ihtiyaç duyulan tüm öteki
sporları ele alırsak, farkederiz ki her zaman hocalar ilk olarak bu sporun temel
unsurlarını, bu sporun temellerini öğretmekle başlarlar. Hepimiz geçmiste elbet
tenis, eskrim, beyzbol, golf gibi sporları ya öğrenmeye çalışmış, ya da
öğrenenleri izlemişizdir. Hoca eşliğinde o raketin tutuluşunu, elin, kolun, omuzun ve tüm vücudun pozisyonlarını titizce kontrol ederek bir topu saatlerce duvara
doğru  atmak...  Golf  öğrenen birisini düşünelim. Oyunun temelini oluşturan
hareketlere  ısınması ve sopalara alışması gerekir. Bu unsurlar aynen beyzbol,
eskrim, vs için de geçerlidir.
Temellerin öğrenimi..
Herkes bu süreci, yani temellerin öğreniminin, bir yeni başlayanın hazırlığındaki
çok önemli bir süreç olarak kabul eder. Kimse deneyimsiz bir insanı hazırlıksız bir
şekilde bir açık alana koyup, hemen bir sporu düzgün  şekilde yapabilmelerini
beklemez.
Bu hazırlık süreci, öğrencilerin kullanacakları spor aletlerini (raket, sopa vs..)
“hissetmelerini” sağlayacak çok önemli bir dönemdir, bu aletlerin vücutlarının bir
parçası, kollarının ellerinin ve parmaklarının bir uzantısı olarak görmeleri için.
Bütün ve sınırsız bir kontrole sahip olmayı  öğrenmeleri gerekir çünkü sadece
aletlerini bütün ve sınırsız bir  şekilde kontrol edebilirlerse beyinlerinin ve
reflekslerinin dediklerini büyük bir hassaslık ile uyguluyabilirler.
Ama tekrar ediyorum. Bu dediğimiz sporlar ve bizim sporumuz arasındaki
öğrenim sürecindeki metod farkı çok açık. Bizim sporumuzu uygularken
normalde görülenler ile kıyaslandığında inanılmaz gelebiliyor.
Kaç atıcı böyle başladı...
Kendimize soruyoruz: kaç tane atıcı doğru bir metod kullanarak başladı? Bu
soruya bir cevabımız yok çünkü bu konuda daha hiçbir araştırma yapılmadı.
Fakat işimiz dolayısıyla yaptığımız gözlemler ve gördüğümüz atıcıların derin bir
analizi yapılırsa aşağıdaki sonuçlara varabiliriz:
a. Hemen hemen her skeet atıcısı avcıdı. Bu disiplinde çoğu zaman çok
önemli bir süreç olan aletini/tüfeğini tanıma ve ona alışma döneminin
tamamen unutulduğunun bir nedenidir, muhtemelen bazı kulaktan dolma
inançlar yüzünden: “Bir avcı tüfeğini tanımazmı?...”
b. Tüfeği omuza alma hareketi çok sık olarak yanlıştır.
c. Plaklardan korkarlar
d. Zihinsel olarak kendilerini hep geç kalmış hissederler, o yüzden atışı çok
çabuk gerçekleştirirler.
e. Çoğu zaman, plak onlara neyi yapmaya zorluyorsa atışı ona göre
yaparlar, ve bu yüzden plağı kontrol altında tutabilecek şekilde bağımsız
bir hareket düzenleme kapasiteleri yoktur.
f. Bu sözünü ettiğimiz atıcıların hepsinde, istisnasiz, potansiyel bir iyileşme
alanı vardır, yeter ki atışları tüm detaylarında “düzeltme” ve
“mükkemeleştirme” kabilyeti olsun.
B, c, d, ve e noktaları birbirine çok sıkıca bağlıdır. Atıcıların elinde sonunda
bunlara yenik düşmelerinin nedenleri, bir atış alanında geçirdirkleri yanlış “ilk
deneyim” de aranması gerekir. Fakat,  şimdi artık başlangıç döneminde olmayan atıcılarla ilgilenelim ve onlara
sportif performanslarını iyileştirebilecek bazı öneriler getirelim.
Metodolojik bir yardım...
Bu disipline farklı bir açıdan yaklaşıp, skeet atışına bazı teknik gözlemler
yaparak, metodolojik bir katkı getirmeye çalışalım. Bu dediğimiz açı, bugünkü
Skeet’i asıl yaratıldığından çok farklı gören, ya da onu son derecede belirli
tekniklerin kullanıldığı, ve zamanla tarihi kökeni olan avcılıktan kopmuş olimpik
bir disiplin olarak gören bakış açısı.
Ayrıca, sınırlarını  aşmak ve sonuçlarını sabitleştirmek için antrenman süresince
metodolojik bir yaklaşım uygulamaya hazır, bunun icin kendilerinin gerçek teknik
seviyelerini analiz etmeye istekli olan tüm atıcılar için  şu ana kadar elimizdeki
tüm deneyimleri ortaya koymaya kararlıyız.
Bir dizi soru
Skeet atıcılığının büyüleyici dünyasındaki maceramıza başlamadan, altdaki
sorulara cevap vererek kendinizi  ölçmenizde yarar var. Bu soruların amacı ya
sonradan ele alacağımız bazı temalara dikkati çekmek, ya da, eğer bu sorular
sizi hiçbir  şekilde ilgilendirmiyor veya pratik işlevi yok gibi geliyorsa, bu uğraşı
bırakma kararı almak.
1. Atış esnasında her plağa verilecek önleme süreci ve genel olarak önleme
kavramı hakkındaki bildiklerim gerçekten benim icin açık ve net mi?
2. Atış esnasında, güvensizlik ve endişe hisleri olamadan, gerekli önlemeleri
normal bir şekilde verebiliyormuyum?
3. Bir plağı vurabilmek icin kulandığım tekniğin en basit ve mantıklı olanı
olduğundan eminmiyim yoksa daha iyi olabilirmi?
4. Atış hareketimin iyi koordine olduğuna inanıyormuyum? Başka bir dilde,
bir atış hareketinin değişik bölümlerini arka arkaya uygulamaklamı
yetiniyorum yoksa aynı zaman süreci içersinde birçok hareketi koordine
edebiliyormuyum?
5.  İki kolumu ve iki elimi uygun sekilde kullanıyormuyum? Namlunun
önlemeye doğru yön alırken sol elimin duyduğu büyük hassaslık ve titizlik
bana emniyet hissi veriyormu?
6. Son yirmi senede uygulanan değişiklikler ile atış hareketinin dahada
karmaşıklaştığını düşünuyormuyum? Bugün, eskiden kullanılan çok daha
basit teknikler ile skeet atışı yapmaya devam edilebilinirmi?
7. Plağın daha kolay bir  şekilde kontrol edilebilineceği bir “kontrol alanı”
belirlenmesi gerektiğini düşünüyormuyum?
8. Teknik olarak bir skeet atıcısı ve bir piyanist arasında benzerlikler
olduğunu düşünüyormuyum?
9. Araba kullanmakla, atış hareketi arasında benzerlikler olduğunu
düşünüyormuyum? İki aktivitenin, ayrı olarak belirlenen ve titiz bir şekilde
uygulanmasi gereken otomatik hareketlerden oluştuğunu, ve beynin mantık tarafının bu hareketi üst düzeyde kontrol etmekle yetinmesi
gerektiğini düsünuyormuyum?
10.  Atış hareketini uygularken, bir plağı vurmak için gereken sürecin, yani
aşağı yukarı 0.650 saniyenin kafamda çok daha uzun, neredeyse 10
saniye gibi olduğunu hissediyormuyum?
11.  Herhangibir sporun üst düzey atletlerinin performanslarını izlerken,
onların en güzel hareketlerinin aslında en basit ve mantıklı şekilde
uygulananlar olduğunu hissediyormuyum?
Bütün bu konular ve daha başkaları sonraki bölümlerde ele alınacaktır.
Bir Zen hikayesi ?!
Aşağıdaki paragraf kendinizi ölçnek için baz alınacak bir liste değil ama yinede
bu yolculuğa devam etmeden okunması yararlı basit bir Zen hikayesi...
“Bir fincan çay”
Meji döneminin (1898-1912) bir Japon hocası, Nan-in, Zen hakkında onu
sorgulamak isteyen bir üniversite profesörünü ağırlar.
Nan-in çay servisi yapar. Misafirinin fincanını sonuna kadar doldurduktan sonra
çay  dökmeye devam eder.
Profesör fincandan taşan çayı seyretmeye devam eder, ama eninde sonunda
kendisini tutmamaz ve “taşıyor, daha fazla dökemezsin!” der.
“Bu fincan gibi” der Nan-in, “sende fikirlerin ve tahminlerin ile dolmuş taşıyorsun.
Fincanını boşaltmadan sana nasıl Zen anlatabilirim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder